12.8.1962
Bilinmeyen bir dünyada, bilinmeyen bir yıldız doğacak. Bu yıldızın ardında binlerce küçük yıldız sıralanmış. Saçak saçak etrafa dağılmış. O bilinmeyen yıldız, bilinen yıldız olacak. Ve saçaklar sizleri kavrayacak, sıkacak, çekip alacak.
Her seferinde böyle binlerce yıldız gelip geçti. Ve yine her seferinde, binlerce yıldızla beraber binlerce insan da gelip geçti.
Her gelip geçen insan ve yıldız, dünyanızın gurup vaktini, birçok gurup vaktini teşkil ettiler. Sonra dediler ki: “Bizler, onlar gibi olamazdık. Çünkü onlar inanmışlardı.” Ve dediler ki: “Körlük, sizin imanınız mı? Öyleyse neden kalbinizin körlüğünü gidermiyorsunuz?”
Baktılar ki, mühür kendilerindeydi. Ve körlük, mühürde yazılıydı. Aldılar, kuyuya attılar. Cehil, Ebucehil’in oğluydu. Ve ondan sonra işte, sadece iman kaldı.
Ve bir gün, sizleri kucaklayacak yıldızı gördüğünüz zaman, ne kalbinizi, ne aklınızı kullanın. Çünkü ikisi de yetersiz. Yalnız iman! O, o yıldızı ve küçükleri ve saçakları, hepsini tek kalp hâlinde attırır. Tek nabızdır o.
Yıldız kalpler, yıldız bedenler, yıldız uzuvlar. Onun ruhu, imandır. O şahidimiz olsun ki, istenilen anda, istenileni yapmakta bigûna perva etmeyiz. Yeter ki istesinler, yeter ki o yolda olsunlar. Duada olsunlar, mahviyyette olsunlar.Dört bir tarafı surla çevrili bir küçücük ağaçcık. Ümitsiz ve kaygılı değil. O surun ardındakini, içindeyken biliyor. Ve bütün şevki, cesareti ve imanı, surun üstüne kadar büyümek ve asıl rahmeti görmektir.
Ve bir gün yine sordular: “Tanrı’nın asası kimde?”
Cevap verdi: “Sende!” “Nasıl olur?”
Yine cevap verdi: “Sende!”
0 yorum: